Yalnızlık

Belki de insan âlemi hiç bu kadar yalnız hissetmemişti kendisini. Bu çaresizlik mi, ilgisizlik mi duygusuzluk mu bilinmez ama sonuçta insanlık âlemi yalnızlığa doğru hızlı bir şekilde yol almaktadır. yalnızlık, bir kaçış olsa da artık bir zorunluluk ve mecburiyet halini almaya başladı.

Yalnızlık Nedir?

Yalnızlık bazen duygusuzluk gibi görünse de, duygusuz kalmaktır, sevilmemektir, sevdirememektir kendini. Her ne kadar gelişen toplumla beraber yalnızlık özenti halini alsa da, yalnızlığı tercih edenler zamanla birliktelikler için tekrar paylaşım içine girmek, gruba, aileye dâhil olmak isterler. Ergen çocuklarda bu durum daha keskin belirmiştir. Ergen, yalnız kalmak, bağımsız bir hayat kurmak ister ama zamanla bu durum onu yıpratmaya başladığı için tekrar aile ile iletişime geçmek, onların desteğini görmek ister.

Toplumumuzda batıyı model almaktan dolayı bir bağımsızlık perdesi altında yalnızlaşmaya gidiş görülmektedir. Kişiler özgürlüğü akıl yaşamayıp yalnız kalmak ile özdeşleştirmektedirler. Bu durum özgürleşmenin değil, bireyin kendini boşlukta, sahipsiz, amaçsız hissetmesine götürmektedir. Batıda bu durumdan dolayı artık aileler 18 yaşından sonra çocuklarını bırakmak istememektedirler. Ebeveynler, yalnızlık duygusunun önlemi için çocuklarını yankında tutmak, çocuk yapmak gibi önlemler almaktadır. Sosyal açıdan yalnızlık, Altunkaya tarafından şöyle ifade edilmiştir “insana asıl ağır gelen yalnız kalması değil çağırdığı zaman kimseyi yanında bulamayacağını bilmesidir”. Aslında kişi yalnız olmaktan değil, bir ömür boyu yalnız kalmaktan kaygılanmaktadır. Bu durum ise kişinin kendini çaresiz, değersiz hissetmesine neden olmaktadır.

Yalnızlığın Sebebi?

Esas yalnızlık, kısa süreli yalnızlıklar değildir. Bu yalnızlıklar yalnız kalmak, kendimizle hesaplaşmaktır. Bunu destekleyip önermekteyim. Kişi yalnız kalıp, kendini hayatı, yaşamını, duygu ve düşüncelerini sorgulamalı bu süreç sonunda kendini tanımalıdır.

Yalnızlık durumunun bastırılması için birey kendine çeşitli uğraşlar, etkinlikler geliştirebilir. Bu durum daha çok geçici çözümler olup aynı zamanda da gerçeği görmezden gelmeyi veya kabullenmeyi destekler. Sosyal açıdan bireyin içe kapanması, kendine dönmesi, paylaşımlarını minimize etmesi, bilişsel bakışlarında bozulmaların ve sapmaların olması gözlemlenmektedir.

Ülkemizde yalnızlaşmaya- yalnız yaşamaya doğru bir artış söz konusudur. Bunun sosyal nedenlerinden biri de insanların birbirine tahammül edememesi ve sorumluluk almak istememesidir. DİE’ nin araştırmasına göre, toplam 1 milyon 664 bin hanenin 95 binin de tek kişi yaşıyor. Bu durum rakamlar ciddi bir göstergedir.

Aslında yalnızlık sadece sayısal olarak da ölçülemez. Yalnızlık, kişinin içinde yaşadığıdır. Hissettiğidir. Bazen kalabalıklar içinde de kendimizi çok yalnız hissedebiliriz. 30-50 kişilik bir işyerinde de yalnız olarak nitelendirebiliriz kendimizi. Yalnızlık bu açıdan bir sayı değil bence algılayıştır-hissediştir. İşte İstanbul bunun güzel bir göstergesidir. İstanbul un sosyal tanımını hep şöyle yaparım. “Yanlız Kalabalıklar Şehri İstanbul”

Yalnızlık duygusu kişide kendi içinde çözümler üretmektedir. Fakat bu çözümler bazen anlık ve tamamen haz ilkesine hitap edebilir.

Yalnız İnsanlarda;

  • Yalnızlığını bir bedensel temas ile o an için aşmaya çalışmak.
  • İnternet veya bilgisayar oyunlarına bağımlı olmak.
  • Devamlı kalabalıklara karışıp yalnızlığını görmezden gelmek.
  • Yalnız kaldığında gereksiz anlamda, alışveriş yapmak.
  • Saatlerce telefon ile konuşmak.
  • Kendini işine adamak, buna bağlı olarak da başarılı olabilmek Ama tatmin olamamak.
  • Yüksek kazançlar sağlamak istemek, kendisi için harcama yapmamak.
  • İlişikleri çabuk tüketmek. Beklentilerinin hemen tatmin olmasını beklemek.
  • Devamlı bulunduğu ortamdan veya toplumdan ilgi beklemek,
  • Cinsel ilişkiler veya karşı cinstekilerle paylaşımları sınırlı tutmak.
  • Yoğun duygusal-sosyal ilişkiler yaşamaktan-bağlanmaktan kaçmak. Sosyal ilişkilerde yüzeysel olmak.
  • İçekapanık(asosyal) yapıya sahip olmak.
  • Topluma karşı paranoyalar beslemek.
  • Yaşantılar sonucu toplumdan uzak kalmayı tercih etmek. ( saldırıya maruz kalmak, tecavüz, gasp…)

Birey var olduğu ortamda hem kendini üstün görüp hem de onlara muhtaç olduğunu bildiğinden bu çatışma onları yalnızlığa itmektedir.

Erich F, nörotik insanlar, tam bir boyun eğişe razı olmayan, hürriyet ve bağımsızlık mücadelesini terk etmeyen kişilerdir. Ama bunlar da bağımsızlığın getirdiği yalnızlık be emniyetsizlik ile hürriyet anlayışı arasında ki çatışmayı çözememiş, bu ikilem arasında sıkışıp kalmışlardır. Fromm “un da belirttiği gibi bağımsızlaşmak ile yalnızlık arasında ki çatışmayı çözemezsek durumumuz mutsuz ve çatışma arasında kalmış birey halidir.

Toplumda Değer Görmek İçin Yapılanlar

Bütün insanlar toplumda değer görmek, sevilmek ilgi görmek isterler. Fakat bazen değer görmek isteyen birey, kendini değer görmek istediği kişiye, gruba topluluğa üstünlük tavrı sergiler. Üstün olduğunu farklı olduğun göstererek değer ve ilgi bekler. İşte burada düşünsel ve davranışsal hatanın ilk sonucu kişinin yalnız kalmasıdır. Sonuçta insanlar kendilerinden farklı olana, uzak olana, üstün olana değil, kendine benzeyene, aynı düzeyde olana değer verirler. İlişkilerdeki çekim teorisinde olduğu gibi benzerlikten hareket ederler. Bu nedenle farklılaşmak, kişiyi yalnızlığa itmektedir.

Üst Düzeyde Çalışan İnsanları Yalnızlığı

Otorite sahibi kişilerde farklı bir yalnızlık türü vardır. Müdür, amir, patron komutan… tabi bunlar genel olmamakla beraber şu durum ortaya çıkmaktadır.

Yetkisi itibariyle astıyla seviyeli olmak, samimi olmamak, sıcak ve derin iletişimlere girmemek isteyen kişi, zamanla kendini makam odasında yalnız hissedebilir. Çünkü her zaman çevresinde kendisiyle aynı seviyedeki makamdaki insanları bulamayacaktır. Ayrıca zamanla bu kişiler, ilişkide bulunacakları insanların önce işini ve makamını sorarlar. İlişiklerinde tek tip kategorize edilmiş bir sosyal ağ vardır.

Kişiler arasında elbette ki mesafe olacaktır. Gittiğiniz lokantada garsonla iyi dost olmanıza gerek yok. Ya da müdürünüzle can ciğer olmaya da gerek yok. Ama genel felsefemiz olarak insanları kategorize ettiğimiz sürece, itici itilmiş, ve sevilmez biri olarak biliniriz. Bu etiketi de taşımak zordur.

Peki Evliliklerde Yalnızlık Nasıl?

Eğer eşinizle aranızda bir mesafe söz konusu ise siz bir evde iki kişilik yalnızlık yaşıyorsunuz. İstediğiniz kadar ona sarılın, beraber paylaşımlarda bulunun.

Ama içinizdeki o yalnızlığı eşiniz doldurmaz. Böylece eşlerden biri devamlı bir mutsuzluk ve arayış içinde olur. evli insanların yalnızlığı daha yıpratıcı olmaktadır. Kişi bunu kabullenmemektedir. Bu nedenle bu durum beraber çözülmelidir.

Aşk ve Yalnızlık

Aşklarda yalnızlık, bağımlı bir ilişkidir. Kişinin çevresinde kimse yok ise ve duygusal anlamda yalnızlığını size yönlendirmişse siz onun her şeyi olabilirsiniz. Sensiz bir hiçim, sen olmayınca mutlu olamam… gibi keskin ifadeler yalnız insan psikolojisinin ürünüdür. yalnız insanların hayatlarında tek olmak çok büyük sorumluluktur. Çok şey beklerler. Sizin üzerinize çok büyük maçları vardır. Tıpkı evin tek çocuğu gibi. Anne bana tüm geleceklerini çocuğa endeksler gibi yalnız insan da her şeyini sevgilisine endeksler.

Yaşlılıkta Yalnızlık

Yaşlılar, yakınları ile birlikte yaşadıkları zaman daha mutludurlar. Ataerkil ailelerdeki yaşlılar kendilerini emniyette hissederler. Küçükler kendisine hürmet ve muhabbet gösteriyorlarsa; hayatla olan bağları daha da sağlamlaşarak ruh ve his dünyalarında mutluluğu tadarlar.(alıntı) yaşlılarında en büyük sorunu yalnız kalmaktır. Çünkü ailelerin çocuk yapmalarındaki temel amaçlarından biri de yalnız kalmamaktır.

Yalnızlık ve Psikolojik Durum

Kişinin psikolojik durumu onun yalnız olmasını ya da yalnız olması psikolojik durumunu belirler. Eğer yalnızlık acı veriyorsa, günlük faaliyetlerden uzaklaşmışsa, kendini izole ediyorsa, iletişim çok zayıf ise depresif belirtilerin varlığı ortaya çıkmıştır. Uzman desteği gereklidir. Bu durumlarda yalnızlık kendi içinde gizli depresyonu da barındırır.

Yalnızlık İçin;

  • Arkadaş konusunda cömert olmalıyız. Ama unutmamalıyız ki, esas olan dosttur. Herkesle arkadaş olunur. Ama herkes dost olamaz.
  • Sosyal açıdan bizi sınırlayan teori ve düşüncelerden arınmalıyız. İlişki kurmayı bilen ve sınırlarını çizen herkes çevre edinebilir.
  • Kendimizi sorgulamalıyız. Biz neden arkadaş edinemiyoruz. bu tip durumlarda üstün çekingen olmak-görmek-bencil olmak- gibi cevapları bulabilmeliyiz.
  • İlişkilerimizde gündelik beklentileri değil uzun vadeli hedefleri amaçlamalıyız.
  • İnsanlara güvenmek konusunda önyargılarımızla değil, ortam ve iletişimin boyutuna göre hareket etmeliyiz. İnsanlara güvenmediğimiz sürece derin ve güvenilir ilişikler kuramayız.
  • Arkadaşlık ve dostluk kriterlerini gerçekler üzerine kurmalıyız. Statüsel ve makamsal kriterler sağlıksızdır. Güçlü görünmek ve Özgüven eksikliğinin göstergesidir.
  • Karşı cinsle olan ilişkilerde karşılıklı beklentilere duyarlı olmalıyız.
  • Eğer yalnız isek bunu reddetmemeli kabul ederek çözümleri araştırmalıyız. Geçici çözümler sadece günü kurtarır. Yani balık almak yerine balık tutmayı öğrenmek gibi.
  • Yalnızlığı yenmek için gerçekçi olmayan yöntemler yerine bizi geliştirecek aktiviteler bulmalıyız. İletişim yüz yüze olmalı ilkesini unutmamalıyız.
  • Eğer içimizdeki duygusal yalnızlığını nedenini bilemiyor isek bir uzmandan yardım almalıyız. Bu durum yaşamsal bir kalıntı veya psikolojik bir problemin göstergesi olabilir.
  • Gittiğimiz her ortamda iletişime açık mesajlar vererek sosyal hayata çabuk girebiliriz. Genelde yen gidilen ortamlarda ilk izlenim ve ilk bakış açısı sonraki zamanları da belirler.
  • Yalnız kalmak ve yalnız olmak, kendine yetebilmek değildir. Yalnız kalarak bunu test etmemeliyiz. Yalnız olmak ve kalmak uzun süreli ise, kendimize yetmediğimizi gösterir.

Yalnızlığımız, bizi biraz daha geliştirsin ki, kendimize yetebilelim.

Yorum yapın